|
ismihan şimşek
Kazım karabekir imam-hatip meslek lisesi 10/b ( igdaş
6.
resim ve kompozisyon yarışması lise/kompozisyon
birincisi)
sayfa:8
|
|
|
al yemenilerin kadını...istanbul
”istanbul; insanın yaratılışını en iyi, en sağlam
gerekçelendirdiği yer; mekke' den, medine' den, kudüs'
ten sonra...” (*)
kendimi gerekçelendirdiğim, ölçüp biçtiğim,
yaralandığım, yaraladığım hırçın şehir!.. sende
yaşayanların hayatı iki ters bir düz girse de kolay
kolay sökülmez. kimi kuşlarında yükseklik korkusu
vardır, uçarken gözlerini yumup öyle uçar.
trnaklarını yiyen bir heyecanla annelerin eteklerini
çekiştirip "bebeklere balon" satan amcadan balon
isteyen çocuklarını bilirim.. o çocuklar ki
"elemtere'den
aşağısı"nı ezberler, yedi yaşına gelince, "üç
kulhuvallahi bir elham" okurlar dedelerinin mezar
başlarında... arap sabunlarıyla yıkanmış ahşap
merdivenlerinden masumca inen küflü çocukluk
işte...bodrum katlarına kendini hapsedip, örümcek
ağlarını kirpiklerine dolayan afacanlar... elmalar
isterler üzüm tadında, otobüse binmek isterler ışık
hızında, cam ayakkabılarını koşarken merdivende
bırakmak isterler. adımlarımı diğer adımlara dikip
onlara yetişmek istedim ben de... olmadı... tutunamadım
onlara... senin çocukların senin gibi hoyrat, senin
gibi çılgın...
öksüz şarkılarım var sana dair,
hep bağıra bağıra söylemek istedim. başlarım ve
bitiremem seni marmara' nın nihavent notalarında...
dilimde dolanır durur, durduğu an tekrar dolandırırım.
sonra ben kendime dolanırım. bir daha çözülemem,
kördüğüm olurum, önümü göremem.
istanbul... salkım saçak oyalı, al yemenilerin
kadını!.. güneşine gözlerimden kopmuş hüznün rengini
sürdüğüm... seni sana sığdıramıyorum, bana da sığmıyor
zaten, gökyüzüne de... asiliğini toplamak istiyorum
içimde... umut umut dalga dalga gülücüklerin
savruluyor rüzgarla... sesin kokunun tohumlarını
yutmuş gibi titrek. ellerin kainatı avuçlarına
sığdıracak kadar küçük... dudakların tüm renkleri
söndürecek kadar renksiz... ve gözlerin... içimin
kuytularına varana dek aydınlatacak kadar karanlık ve
buğulu... sende bir ömür geçirmek pahalı ödeniyor ya
da biz çok fakiriz... hayatla ölüm arasındaki sokaklarından geçerken köşe
başlarında bekleyen meleklerine "sırat köprüsü" nün,
ölülerin vergileriyle mi yapıldığın, cennet
köşklerinin taksitle ne kadara alınacağını sorarım,
dolayısıyla da cevap alamam, istediğim cevapları
alamadım hiçbir zaman...
bir ara duman renginde makyajla çıktın karşıma,
berbat, kokan adi bir parfümle... özne olduğun bütün
olumlu cümleleri kurşuna dizdiler senin. bir tarafın
dövünürken, diğer tarafın onu susturdu. taptaze günle
birlikte üzerinde pijamalarıyla uyuyan bulutların,
takma dişlerini koydukları bardaktan alıp, hiç
çizilmemiş haritalarla yolunu bulan yolcuların vardı
oysaki... tarifsiz duyguların ilk resmiydin kağıtlara
çizilen... senin gecelerin öyle uyuya kalırdı
üstündeki yıldızları çıkarmadan. fakat görünmedi
yıldızların sonra semayı sahiplenen sisten...sana ait
olmayan cesetleri mıhladılar yüzüne... kalakaldık
şaşkınlığın meydanlarında ortalıkta öylece... silik ve
yalnız...iki sınır arasında sıkışık, kucağımızda
çığlıklar birikti.şarkıların, şiirlerin yerden yere
vurdu kendini, nice kudüs’ler, mekke’ler çırpındı
kaldırımlarında...
ve şimdi dönüp dolaşıp sınırlarını aştı tutsak
özgürlüğün... üvey renginden sıyrılıp, öz renklerini
buldun sonunda. beyaz desenli mavi entarini giydin
.derin bir nefes alıp mavilerini beyazlarını
okşuyor artık insancıkların. bir nazarlık gibi
parlıyor artık ay üzerimizde...
bu gezegenin en martı kokan şehrisin
sen, al yemenilerin kadınısın, başkası olamazsın...
ben de senden ayrı olamam. dördüncü şehrim sensin
benim. dördüncü olduðuna bakma, o üç şehri yaşadığımız
yer yine sensin. artık dirildin. o basık, gri,
kokuşmuş ruhundan sıyrıldın. ve dönüyorsun kendine...
istanbul; sen benim hayatımı yaşatıyorsun; hayatım
bana seni yaşatıyor...
(*) nuri pakdil, kalem kalesi' nden
|
|